Dolar 32,3865
Euro 35,0621
Altın 2.326,80
BİST 9.117,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 20°C
Açık
Tekirdağ
20°C
Açık

Çin Çin!

7 Aralık 2021 14:46
1.131

Birkaç gündür ortalıklarda dolaşan birtakım laflar var. Kusura bakmayın, bir türlü ciddiye alıp açıklama ya da beyanat diyemiyorum. “Türkiye, Çin modeliyle üretecek, büyüyecek. Dövizin yükselmesi önemli değil. Çin de parasının değerini düşük tutuyor. Ama bakın nasıl büyüyor! Dünyanın fabrikası oldu. Pandemide Çin’in Avrupa’ya tedariği aksadı. Bu Türkiye’nin yeni Çin olması için fırsat.”

Tam bu cümleler olmayabilir ama bu minvalde laflarla, “Boşverin doları moları. Yeni bir üretim modeline geçiyoruz” denmek isteniyor. Bunun nasıl, hangi yöntemlerle, hangi sektörleri önceleyerek yapılacağına ilişkin bir detay ise dillendirilmiyor. Ben, yazının başında da ifade ettiğim gibi bu ‘lafları’ bir türlü ciddiye alamıyorum ancak rasgeldiğim kimi hemşehrilerimin, “Bu yeni model nedir Ersun ağabey? Dertlerimiz bitiyor mu?” diye sormaya başlaması üzerine herkese bir kerede yanıt verebilmek amacıyla yazmak istedim.

Hatırla ey peri!
Her şeyden önce hatırlatmak isterim. Son 20 yılda kamu adına yapılan en büyük yatırımlar, inşaat bazlı yatırımlar oldu. Elbette memlekete yol, köprü, havaalanı da lazım. Ancak üretime yönelik yatırımlar hep geri plana itildi. Hatta devletin elinde neredeyse hiçbir üretim aracı kalmadı.

Yaşıtım olan okurlarım unutmuş olabilir. Gençler ise eğer arşiv karıştırmaya meraklı değillerse hiç bilmiyordur. Türkiye’nin tek entegre yassı çelik üreticisi Erdemir, bir devlet şirketiydi. Erdemir demir ve kömür cevherlerinden sac üretir. Sac, beyaz eşyadan otomotiv sektörüne kadar sanayinin pek çok alanında kullanılan önemli bir girdidir. 90’ların sonunda “Erdemir özelleştirilsin” diye parlak bir fikir ortaya atıldı. Bu fikri gündeme getirenlerin söyledikleri şuydu: “Erdemir’in mevcut üretimi miktar olarak sanayinin ihtiyacının altında. Üstelik özellikle otomotiv gibi sanayi kolları artık daha kaliteli çelik talep ediyor. Erdemir özelleştirilsin, bu yatırımları özel sektör yapsın, Türkiye’nin yassı çelik ithalatı bitsin.”

Yaparsın yapamazsın derken 2000’lerin başında iktidar değişti. Açık söyleyeyim benim gibi, “Erdemir özelleştirilmemeli” diyenlerin yüreğine bir su serpildi. Zira iktidara, muhafazakar, milleti öncelediğini söyleyen bir parti gelmişti. Biz, “Bunlar milletin malına sahip çıkarlar” diye düşünürken hop Erdemir’i özelleştirdiler. Erdemir’i, Oyak aldı. Bugün Türkiye hala yassı çelik ithal ediyor. Yıllık fatura 6 milyar doları buluyor. Hatta Erdemir’in sahibi Oyak’ın bir başka ortaklığı olan Bursa’daki Renault fabrikası bile üretimde kullandığı çeliğin bir kısmını yurtdışından alıyor.

Süngere muhtaç kaldık
Benzer süreç petrokimyada da yaşandı. Türkiye’nin en büyük petrokimya üreticisi Petkim, iç piyasaya hem miktar hem de ürün çeşitliliği açısından yeterli olmadığı gerekçesiyle özelleştirildi. Petkim’i, Azerbaycan’ın devlet şirketi Socar aldı. Şimdi sizlere aktaracağım rakamlar devletin bankası Halkbank’a ait Halk Yatırım’ın bir raporundan: Petkim’in 2008’de yüzde 25.8 olan pazar payı 2018’de yüzde 17.3’e geriledi. 2018’de 5 milyon tona ulaşan yurt içi plastik hammadde tüketiminin ortalama 900 bin tonu Petkim tarafından karşılanırken kalanı ağırlıklı olarak Suudi Arabistan, Güney Kore ve Almanya’dan ithal edildi.

Özelleşen Petkim sadece miktarda değil, ürün çeşitlendirmede de sınıfta kaldı. Geçen yıl mobilya üretiminde bir sünger sıkıntısı baş gösterdi. Öyle ki üreticiler, “Eskiyi getir, yeniyi götür” kampanyaları yaparak eski süngerleri piyasadan toplamaya çalıştı. Mobilya üreticisi bir dostuma, “Petkim’in üretimi yetersiz mi kalıyor?” diye sorduğumda, “Petkim bu ürünü hiç üretmiyor ki” yanıtını aldım.

Rekor, rekor üstüne!
Özellikle ayın ilk günlerinde gazetelerin ekonomi sayfalarına bakarsanız ‘rekor’ haberleri görürsünüz. İhracat rakamları açıklanmıştır ve de ihracat mutlaka ya aylık ya yıllık ya 12 aylık toplamda, bir şekilde rekor kırmıştır. Peki bu rekor ihracatı sağlayan üretim nasıl yapılmıştır? Hadi bu rakamlara bu kez birlikte bakalım. Kaynağımız, rekor haberi yapılan kaynakla aynı: Ticaret Bakanlığı.

Bu yılın ocak-kasım döneminde 203.1 milyar dolarlık ihracat, 242.3 milyar dolarlık da ithalat yapılmış. İhracat, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33 artmış. Gerçekten büyük artış. Peki bu ihracatı yapabilmek için ne kadarlık ithalat yapılmış? Ocak-kasım döneminde yapılan 242.3 milyar dolarlık ithalatın 187 milyar doları hammadde ve ara malına harcanmış. Yani 100 dolarlık ihracat için 92 dolarlık ithalat yapılmış.

Buraya kadar söylediklerimi cümleyle özetlersem, Türkiye’de sanayinin ana hammaddeleri üretilmiyor ya da yetersiz üretiliyor. Bu hammaddeleri üreten tesisler, daha çok ve kaliteli üretilecek diye özelleştirildi ama durum düzeleceğine daha çok bozuldu. 20 yılda sanayiye hammadde sağlanamamışsa 20 günde mi, 20 ayda mı sağlanacak?

Alibaba ve 40 babayiğit
Haydi diyelim ki hammadde sorununun çözümü için bir plan ortaya konuldu, bir yatırım haritası çıkarıldı. Bu yatırımı kim yapacak? Yerli otomobil üretmek için başlatılan ‘babayiğit avı’ tekrarlanacak mı? Zira Türkiye’de devlet, sanayiden çıkma yönündeki iradesini çoktan koydu. Şu anda sanayide tüm tesisler, yatırımlar özel sektöre ait. Özel sektöre, hangi ikna yöntemleriyle bu yatırımlar yaptırılacak?

“Çin modeli, Çin modeli” diyenlerin söylemedikleri şey şu: Çin modeli, devlet üretim modelidir. Vitrinde bir iki ‘patron’ olabilir. Ama onların patronlukları, devletin izin verdiği kadardır. Alibaba’nın patronu Jack Ma gibi bir anda kayıplara karışabilirler.

Yazımın sonunda yaşıtlarım için bir hatırlatma daha yapayım. Yaşı yetmeyenler de internetten arayıp bulsunlar. 90’larda memlekette özel televizyonlar yaygınlaşınca gece geç saatlerde bir yarışma programı yayınlanmaya başlanmıştı. Adını karışık meyve tabağından alan bu yarışma programında yarışmacılar soruları bildikçe manken hanımlar sevinçle sinelerini açıp “Çin çin” derlerdi. Biz de milletçe bakıp zaman geçirirdik. Enflasyonmuş, hayat pahalılığıymış unutuverirdik.

Anlaşılan birileri, milleti rahatlatmanın en iyi yolunun “Çin çin” demek olduğunu hatırlamış.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Trakya Haber