Sayın kabak diyeceksiniz!
Bu kez kıymetli okurlarıma milli gelir hesabı, enerji politikası, Merkez Bankası faizleri gibi makro konulardan bahsetmeyeceğim. Affınıza sığınarak ailevi bir meseleyi anlatacağım. Yani münferit bir olay!
Sabahleyin hanımın, “Şöyle mis gibi bir kabak sandal yapayım da afiyetle yiyelim” sözüyle uyandım. Canı çekmiş. Öyle her zaman her şeyi canı çekmez. Hem kabak sandalı da çok güzel yapar. Kıyma koymaz. Onun yerine biraz kuşbaşı eti kendisi minik minik parçalara böler. Etleri soğanla güzelce kavurur, kabaklara doldurup fırına verir. Beşamel sosunu 10 dakika sonra döker. Yeniden fırına… Harika olur, harika! Kabağın içlerinden de bol maydanozlu, bol dereotlu mükemmel mücver yapar ki parmaklarınızı yersiniz.
Bunları düşününce hemen yataktan fırladım. “Tamam sultanım, ben şimdi sana kabak alırım” dedim. Zincir marketlerden birinin internet satış sitesine girdim. Kategoriler arasında hiç oyalanmadan arama satırına “kabak” yazdım. O da ne! Sitede kabağın fiyatı 24 lira. Kahvaltıdan sonra çarşıya çıkarım, hem hava alırım, dedim.
Çıktım da… Yolumun üzerindeki marketlere tek tek girdim. Kabak bakıyorum. İnternetteki fiyat yine iyiymiş! Marketlerin manav reyonlarında 25 liranın altında kabak yok. O zaman aklıma geldi, semt pazarı kurulmuştu. Koşar adım pazara gittim.
Ben kabağa odaklandığım için diğer sebze meyveye pek bakmıyordum. O sırada bir ahbabımla karşılaştım. “Aman Ersun, aklın varsa kaç git burdan” dedi. Şaka yapıyor sandım. Elindeki poşeti gözüme doğru kaldırdı: “İki kilo patatesle iki kilo soğana 25 lira verdim. İnanabiliyor musun!”
Ondan sonra ben de tezgahlara alıcı gözüyle bakmaya başladım. Alıcı gözüyle dediysem lafın gelişi… Bu fiyatlarla bir şey alabilmek için pazardan çıkıp, ATM’ye gidip emekli maaşının dörtte birini çekmek gerekiyordu. Domates 18 lira, salatalık 25 lira, patlıcan 30 lira… Haydi onlar mevsim sebzesi değil. Ama mevsimlikler de burnundan kıl aldırmıyordu doğrusu. Kereviz 8 lira, brokoli 15 lira, pırasa 7 lira… Hele yeşillikler… Bir demet maydanoz 5 liradan satılıyordu a dostlar!
Üzerindeki ürünler seyrek, önünde de kimsenin olmadığı bir tezgah dikkatimi çekti. Aradığım kabaklar o tezgahtaydı. Pazarcı 20-30 tane kabağı özenle dizmiş, alıcı olmayanların ellemesine izin vermiyordu. Kolay mı, 25 liraydı kilosu! Cebimdeki parayı yokladım, bir cesaret tezgaha doğru yöneldim. “Kabak alacaktım” dedim. “Kaç kilo bey amca?” diye sordu pazarcı. “Ne kilosu yahu! Şöyle iyilerinden iki tane ver işte” dedim. Pazarcı seçti, tarttı. “550 gram” dedi. “Yarım kilo yani” diye cevap verdim. “Hadi senin gül hatrın için öyle olsun be bey amca” dedi pazarcı. 50 gram kabağı bana ikram etmişti. 50 gram kabak 1 lira 25 kuruş ettiği için bu ikramını yüksek sesle söyleyip yaşlı adama yaptığı iyiliği etrafına duyurmak hakkıydı, ne diyeyim. Pazarcıya iki kabak için 12.5 lira verip pazarın çıkışına doğru yürüdüm.
Yeşillik tezgahının önünden geçerken duraksadım. Şimdi bu kabakların içlerinden şöyle bol maydanozlu, bol dereotlu bir mücver… Maydanoz ve dereotunun demeti 5’er liraydı. “Yürü oğlum Ersun” dedim, “Bu sefer de maydanozsuz, dereotsuz oluversin”.
Eve girdim, eşime poşeti uzattım. “Aaa Ersun! Hepten iki tanecik almışsın ya” dedi. Ersun Burgu durur mu! Yapıştırdım cevabı: “Senin karşında pazarın en nadide, en yakışıklı iki delikanlısı var. Saygıda kusur etme! Sayın kabak diyeceksin!”