Dolar 32,3297
Euro 35,0425
Altın 2.281,75
BİST 8.988,53
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 22°C
Açık
Tekirdağ
22°C
Açık

Öztrak: “Seçim öncesi İstanbul’a çökmeye çalışıyorlar”

Öztrak: “Seçim öncesi İstanbul’a çökmeye çalışıyorlar”
20 Aralık 2022 11:17 | Son Güncellenme: 20 Aralık 2022 11:22
436

Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Öztrak, müellifinin Saray olduğu bir kumpasla, 16 milyon İstanbullunun iradesine darbe yapılmak istendiğini belirterek, “Suyu bulandırıp, seçim öncesi İstanbul’a çökmeye çalışıyorlar. İstanbullular, haksız seçim iptali yoluyla yapılan birinci darbenin karşısına dikildiler. Saray İstanbul’u kaybetti. Şimdi de yargı eliyle yeni bir darbe tezgâhlanıyor” dedi.

YSK başkanının, üstüne hiç vazife olmadığı halde gazetelere demeç üstüne demeç vererek Sarayda yazılmış senaryoya müdahil olduğunu söyleyen Öztrak, “Anlaşılan koltuğunda biraz daha oturmak için, Sarayın sözcülüğüne soyundu. Seçimin güvenliğinden sorumlu YSK Başkanı, seçimden önce, seçim hakkında bu şekilde konuşmaya başladıysa, buradan söylüyorum, derhal o görevi bırakmalıdır” diye konuştu.

İçişleri Bakanının da konuyla ilgili, “İstinaf ve Yargıtay onadığı anda, görevden alırım” diyerek, Sarayda yazılan uğursuz senaryonun nihai amacını açık ettiğini kaydeden Öztrak, “İstanbul bu ceberut Saray rejimi için büyük lokmadır. Her kim yiyemeyeceği o lokmayı yutmaya kalkarsa, emin olsun boğazında kalır. Ayarı bozulmamış adalet terazisinde tartılıp, hesabını vakti saati geldiğinde verir“ dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, dün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Değerli basın mensupları, sözlerime başlarken, Musevi yurttaşlarımızın Hanuka Bayramını kutluyoruz. Bugün Maraş Katliamının 44. yılı. Toplumsal kutuplaşmanın en acı hatıralarından biri olan bu olayın, bu topraklarda bir daha hiç yaşanmaması dileğiyle, katliamda hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımızı, saygıyla, rahmetle anıyoruz. Bugün aynı zamanda, kumpas mağduru Yarbay Ali Tatar’ın vefatının yıl dönümü. Yarbayımızı da rahmet anıyoruz. Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün toplantımızda; milletinden tamamen kopan, seçimi kaybedeceğini anlayan ucube Saray yönetimi elinde, ayyuka çıkan yolsuzlukları, şaha kalkan yoksulluğu ve yasakları, yozlaşmış, çürümüş, ceberut bir yönetimin, millet iradesine darbe vurma çabalarını ve ağırlaşan ekonomik buhranı değerlendirdik.

YOLSUZLUK, YOKSULLUK, YASAKLAR
Bundan 20 yıl önce, “Yolsuzlukla ve yoksullukla ve yasaklarla mücadele” sözü vererek, işbaşına gelen bu yönetim, 20 yılın sonunda giderken, yolsuzluğun kurumsallaştığı, yoksulluğun kitleselleştiği, yasakların, adaletsizliğin, milli irade gaspının vakayı adiye haline geldiği, ekonomik kriz içinde bir ülke bırakıyor. Sloven felsefeci Zizek, “Problem sadece açgözlülük ya da yolsuzluk değil, esas problem yolsuzluk yapmaya iten sistemdir” derken, adeta bizdeki ucube saray rejimini tarif etmiş. Denge ve denetimi bitiren, hukukun üstünlüğünü katleden tek kişilik Saray rejimi, ülkemizde hem çürümenin hem yolsuzlukların hem de yaşanan büyük yoksullaşmanın, temel nedenidir. Siyasete bir yüzükle başlayanlar, milletin parmağında yüzük bırakmadılar. Siyasete girdiğinde, İstanbul’da kaçak yapılarda oturanlar, önce apartman dairelerine, ardından da Saraylara taşındılar. Akrabayı taallukat gemiler, gemicikler aldı… Man Adası’nda kurulan 1 sterlinlik şirketin üzerinden milyonlarca dolarlık para transferleri yapar hale geldiler. Evlerdeki paraları sıfırlamakla bitiremediler. Onlar muratlarına erdi ama 20 yılın sonunda, milletimizin cebindeki parayı da pul ettiler.

ARSIZLIKTA EVEREST’İN ZİRVESİNE ULAŞTILAR
Bundan tam 9 yıl önce, 17/25 Aralık’ta tüm Türkiye, rüşvet ve yolsuzluk skandalıyla sarsıldı. Bakan çocuklarının evlerindeki kasalarda, balyalanmış Dolarları, Avroları gördük. Ayakkabı ve çikolata kutularında, elbise kılıflarında dağıtılan rüşvet görüntüleriyle sarsıldık. “Paraları sıfırla” talimatlarını, kulaklarımızla duyduk. Bunları ne biz unuttuk ne de milletimiz unuttu. Devletin el koyduğu rüşvet parasına faiz ödenir mi? Evet bunlar rüşvet parası içinde devlete faiz ödettiler. Rüşveti, yolsuzluğu, “Günah işleme özgürlüğü” diye tarif ettiler. Arsızlıkta Everest’in zirvesine ulaştılar.

17/25’İN HESABINI SORMA VAATLERİNİ UNUTTULAR, SÖZLERİNİ YUTTULAR
Rüşvet dağıttığı kara paralardan kuleler dikenlere, bu ülkenin bakanları, “Cari açığı kapatıyor” diyerek, ödül üstüne ödül verdiler. Yetmedi. Havuz medyalarında, ay yıldızlı bayrağımızı dekor yaptılar bunlara. 17/25’in üstünü kapatmak için, yapmadıklarını bırakmadılar. 17/25’i milat kabul ettiler, 17/25 öncesi yapılan tüm iş ve işlemleri, Yargıtay’a aklatmaya kalktılar. Biz ne bu görüntüleri ne de bu pespayelikleri unuttuk. Ama o günlerde, çalışma odasındaki ayaklı saatini 17.25’te durduran, “Her gün buna bakıyorum. Buradan da anlayabilirsiniz ki biz, 17 ve 25 Aralık’ın hesabının sorulması vaadimizden asla geri adım atmayız” diyenler bu vaatlerini unuttu. 17/25 Aralık’ı 9 ayrı dilde, “Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası” ilan edip, millete “17/25’in hesabını sorma” sözü verenler, bu sözlerini yuttu. Meydanlarda “Ver Bilal’i, Al Hilali” diye nutuk atıp, bugün hem sarayın hem de saray rejiminin bekçiliğine soyunanların, 17/25 haftasında, bu aziz millete vermesi gereken bir hesap var. Biz boşuna söylemiyoruz: “Siyasetçilerin geçmişi sözlerine kefil olmalı, sözleri ileride kendilerinden davacı olmamalıdır.” Biz, milletin bu konudaki şaşmaz terazisine güveniyoruz.

MİLLETİN AYRANI YOK İÇMEYE, ERDOĞAN UÇAKLA GİDER MAÇ SEYRETMEYE
Yolsuzluk beraberinde yoksulluğu da getirir. Yolsuzluk ve yoksulluğun olduğu yerde ise, yasaklar olur. Yolsuz rejimler, özgürlükleri sınırlar: Milletin sadece parasını değil, geleceğini ve mutluluğunu da çalar. Ucube saray rejiminin kurulduğu 2018’den beri, Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki yerimiz 18 sıra birden kötüleşmiş, İnsani Özgürlük Endeksi’ndeki yerimiz 32 sıra birden gerilemiş. Dünya Mutluluk Endeksi’nde de 38 sıra birden düşmüşüz. Tarımın başladığı bu bereketli topraklarda, artık yoksulluğu değil, açlığı yaşıyoruz. Yetersiz beslenme nedeniyle çocuklarımızın boyları kısa kalıyor. Altı yaşında evlendirilen ve yıllarca sistematik tecavüze uğrayan kızımızın acısını yaşarken, bu seferde Eskişehir’den akrabalarının elinde açlıktan ölen Elif’in haberiyle sarsılıyoruz. Bu ülkede çocuklarımız açlıktan ölüyor, bu ülkenin Cumhurbaşkanı uçan sarayıyla, Katar’a futbol maçı izlemeye gidiyor. Milletin ayranı yok içmeye, Erdoğan uçakla gider maç seyretmeye…

SARAYIN MİLLETE REVA GÖRDÜĞÜ
Çocuklarımız sahipsiz. Gençlerimiz umudunu yitirmiş, başka ülkelere gitmek için fırsat kolluyor. Kalanlar da evde oturuyor. Genç işsizliği bu ülkenin en büyük israfı… 20 yıldır iş başında olanlar, gençlerimize okurken de doğru dürüst beslenme ve barınma imkânı sunamadılar. Harran Üniversitesi’nde okuyan bir gencimiz, otobüste açlıktan bayılıyor. Kendine gelir gelmez de; “Geçinemiyorum, açım, ölmek istiyorum” diyerek su kanalına atlamaya kalkıyor. Bir tarafta; Sarayın burunlarına pudra şekeri çeken beslemeleri, diğer tarafta; açlıktan kan şekeri düşen milletimizin gençleri. Bu ucube, ceberut rejimin millete reva gördüğü tablo işte bu…
BÖYLE ZULMÜ 12 EYLÜL DARBECİLERİ BİLE YAPMADI
Bu ucube rejim, ülkemizin bereketini kaçırdı. Erdoğan’ın “Ben alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım” diyerek ucube şahsım rejiminin düğmesine basmasından bu yana, bu ülkenin milli geliri yani hepimizin geliri 116 milyar dolar eridi. İyi yönetilseydi çok rahat 2 trilyon doları bulabilecek Milli Gelirimiz, 800 milyar dolarlarda çakıldı kaldı. Orta gelir tuzağına düştük. Çalışanların milli gelirden aldığı pay, 2018’den bu yana 6 puan birden düştü. Böyle zulmü, 12 Eylül’ün darbecileri bile yapmadı.

ASGARİ ÜCRET, ORTALAMA ÜCRET OLDU
Bu hafta 2023 için asgari ücretin açıklanacağı söyleniyor. Hayat pahalılığı karşısında kuşa dönmüş asgari ücret için 7 – 8 bin liralık rakamlar konuşuluyor. Nebati Bakan, asgari ücret sorulunca, “Asgari ücretliye de, memura da, emekliye de ne verilse haklarıdır. Dar gelirliye, fakire, fukaraya vermek bereket getirir” diyerek, emekçimizin, memurumuzun, emeklimizin nasıl bir muameleye layık görüldüğünü kendileri tarafından itiraf ediyor. Türkiye’de asgari ücret, ne yazık ki ortalama ücret haline geldi. Bunu ben söylemiyorum. İşte daha yeni Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı açıkladı. Türkiye’de asgari ücret, ortanca ücretin yüzde 70’i kadar… Kolombiya, Kosta Rika ve Şili’den sonra, en kötü durumda olan ekonomi Türkiye… Bunlar da 2021 rakamlarına göre… 2022’de durumun çok daha feci olacağı açık. Bugün ülkemizde; dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 7 bin 785 lira. Yoksulluk sınırı ise 25 bin 365 lira. Biz hem enflasyonla buharlaşan satın alma gücünü, hem de emekçilerimizin gasp edilen refah payını dikkate alarak, “Asgari ücret en az 10 bin 128 liraya çıkarılmalıdır” diyoruz. Yine bunun yanında, “Çalışanların ücreti üzerindeki vergi yükünü taşınamaz hale getiren, vergi dilimleri yeniden düzenlenmelidir” diyoruz. “Asgari ücretin işvereni ezmemesi için de yüzde 5’lik işveren SGK prim desteği, yüzde 10’a yükseltilmeli, bu destek işçinin SGK primine de yansıtılmalı” diyoruz.

SARAY EN PARLAK YIL, NEBATİ BAKAN EN KÖTÜ YIL DİYOR
Sarayın Nebati Bakanı, bir yıl önce, “Hani şöyle hayal edersiniz ya… Bir uyusam da, 6 ay sonra uyansam diye… Bir uyuyun 6 ay sonra uyanın Türkiye’de… Çok farklı noktalarda olacağız” demişti. Erdoğan da; “Kur da düşecek, faiz de düşecek… 2022 en parlak yılımız olacak” diye millete söz vermişti. Bunun üzerinden bir yıl geçti. Ne oldu? Nebati Bakan gözlerini kapadığında, 11 lira 52 kuruş olan dolar kuru, şimdi 18 lira 65 kuruş. 13 lira 24 kuruş olan 1 Avro şimdi 19 lira 85 kuruş. Son bir yılda Arjantin pesosundan sonra, Dolar karşısında en fazla değer yitiren para birimi dünyada Türk Lirası… Sarayın tabela faizi; geçtiğimiz Aralık ayında yüzde 14’dü. Şimdi yüzde 9. Peki milletin faizi düştü mü? Ne gezer… Geçen yıl Aralık ayında yüzde 28 olan ihtiyaç kredisi faizi, şimdi yüzde 31. Yüzde 25 olan tüketici kredisi faizi, şimdi oldu yüzde 29… Konut kredilerinin faizi yüzde 17,5 idi. Şimdi yüzde 19,5’e çıktı. Bunlarda söylenen faizler. Bu faizlerden krediyi bankalardan bulmak neredeyse imkansız. Bir tek yandaşlar buna ulaşabiliyor. Nebati Bakan uykuya dalmadan hemen önce, bu ülkede benzinin litresi 11 lira 69 kuruştu. Bugün 18 lira 72 kuruş. Mazotun litresi 11 lira 59 kuruştu. Bugün 22 lira 98 kuruş. Bir yılda mazota yüzde 98, benzine yüzde 60 zam gelmiş. Nebati Bakan’ın gözlerini kapattığı günden bu yana; elektrik faturası yüzde 101, doğalgaz faturası yüzde 161 zamlanmış. Son bir yılda gıda ürünlerine yapılan zamlar yüzde 102. Bütün dünyada gıda ürünlerinin fiyatları düşüyor, bizde artıp duruyor. Mutfaklar, sofralar yangın yerine döndü. Türkiye dünyada; Tüketici Enflasyonunun en yüksek olduğu altıncı Gıda Enflasyonunun en yüksek olduğu dördüncü ekonomi. 2022’de dün Arjantin, futbolda dünya şampiyonu oldu. Bu iktidar Türkiye’yi, Üretici Enflasyonunda dünya şampiyonu yaptı. Güzelim ülkemizi, kendi vatandaşına cehennem, yabancılara cennet ettiler. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının satın alma gücü, Avrupalının üçte biri seviyesine indi. Avrupalı kendi ülkesinde 100 Avroya aldığı mal ve hizmeti, Türkiye’de 36 Avro karşılığı Türk Lirasıyla satın alır hale geldi. Bugün sınır illerimiz dolup taşıyorsa, komşularımız ülkemize bavullarla doluşuyorsa, sebebi işte budur. Paramızı pul ederek, yoksula dar gelirliye zulmeden hükümet, bir avuç mudiyi korumak için devletin kasasından milyarlar dağıtmakta hiç tereddüt etmedi. Kur Korumalı Mevduat ilk geldiğinde Nebati Bakan, 24 Aralık 2021’de, “En kötü senaryoda bile, Hazine’ye bir yük gelmeyecek” diyordu. Ama daha yıl bitmedi Hazine’ye binen yük, 92 milyar lirayı buldu. Buna birde işin başında vazgeçilen, işi teşvik etmek 10 milyar liralık vergi alacağını da koyun. Bir de Merkez Bankasına binen yükler var. O da 70 milyar lira civarında. Civarında diyoruz çünkü Merkez Bankası Başkanı bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bile bilgi vermeme cüretinde bulunuyor. Kur korumalı mevduatın öyle anlaşılıyor ki, kamuya yükü bugün itibariyle en az 172 milyar lira. Ve bu uygulamayı 2023 sonuna kadar bu hükümet uzattı. Uzatmak zorunda kaldı. Erdoğan’ın milletimize, en parlak yılımız olacağını vadettiği 2022’de, millete yaşattığı yıkım bu… Şimdi Nebati Bakan çıkmış, “2022 en kötü yıl olarak tarihe geçecek” diyor. İyi de bu beceriksizliğin, bu öngörüsüzlüğün, bu zulmün, bu tutulmayan vaadin siyasi faturasını, kim ödeyecek?

NEREDE BU BAHSETTİĞİNİZ CARİ FAZLA
Erdoğan oralı değil, “Cari fazlayla bu büyümeyi, 85 milyonun tamamının hayatına yansıttık” diyerek, konuşuyor. İnsaf daha yıl bitmedi… Dış ticaret açığı yıllık 100 milyar doları aşarak son 10 yılın zirvesini gördü. Nerede cari fazla? İlk 10 ayda cari açık 38 milyar doları aştı. Nerede bu cari fazla. Eğer Erdoğan bu cari fazla laflarını, rakamları bilmeden, hayal âleminde konuşuyorsa durumu vahim, yok eğer bilerek konuşuyorsa, o zaman durum gerçekten felaket… Buradan açıkça söylüyorum, kimse “Söyle yalanı, bulunur inananı” diyerek sorumluluktan kaçamaz. Hep diyoruz: “Utancı gidenin kalbi de ölürmüş…”

UĞURSUZ SARAY SENARYOLARI
Adalet güneşinin solduğu yerde, suçluların gölgesi uzun olur. Bu ucube Saray Rejimini güç değil, korku yozlaştırıyor. Koltuğu kaybetme korkusu arttıkça, zulümleri de artıyor. Ceberut yüzleri ortaya çıkıyor, her gün biraz daha da çirkinleşiyorlar. Hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını askıya alarak, millet iradesine darbe yapmaya kalkıyorlar. Adaleti, itaatkâr savcı ve hâkimler eliyle katlediyorlar. Hukuku sopa gibi kullanarak, siyaseti dizayn etmeye, millet iradesini gasp etmeye, tükenmiş ömürlerini bir şekilde uzatmaya uğraşıyorlar. Milletimizin iradesine, partimizin hukukuna pervasızca saldırıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi bugüne kadar, ülkemizin hak, hukuk, adalet mücadelesinde, büyük bedeller ödedi. 12 Eylül’de kapatıldı. O günün darbecileri, Atatürk’ün “En büyük iki eserimden biridir” dediği, partimizin kapısına kilit vurabildiler. Arşivlerimize el koydular. Bugünün darbecileri de Genel Başkanımızı, Türkiye’nin göbeğinde, hem de devlet protokolünün gözleri önünde, linç ettirmek istediler. Arkadaşlarımız özgürlüklerinden mahrum edildi. Enis Berberoğlu, Eren Erdem, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal… Bu ceberut anlayışın zindanlarında kaldılar. İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu, karanlık Saray dehlizlerinde tasarlanan davalarla, siyasetin dışına itilmeye kalkıldı. Şimdi aynı uğursuz saray senaryolarıyla, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, siyasetin dışına itilmeye, seçimden önce İBB ele geçirilmeye çalışılıyor.
SEÇİM ÖNCESİ İSTANBUL’A ÇÖKMEYE ÇALIŞIYORLAR
Bir kez daha müellifinin Saray olduğu bir kumpasla, 16 milyon İstanbullunun iradesine darbe yapılmak isteniyor. Bu kumpasın müellifi, “İstanbul’u kaybeden, Türkiye’yi de kaybeder” diyen kişi. Bunu çok iyi biliyor. Bu siyasi bezirgân, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin sırtına binerek, İstanbul’un tüm kupon arazilerinin rantına çökerek, onları yandaşlarına dağıtarak, seçim kazanmaya alışmış. Biz, “Kral değil, Kural istiyoruz.” Ama Saray ve Şürekası, “Boş verin kuralı, Getirin Kralı” diyorlar. Suyu bulandırıp, seçim öncesi İstanbul’a çökmeye çalışıyorlar. Lafa gelince; “Çözümü daima millette, milli iradede bulduk” diyen Sarayın kibirlisi, söz konusu İstanbul olunca, milletin iradesine en ufak bir saygı göstermiyor. Yargı eliyle, YSK eliyle millet iradesine darbe yapmaktan hiç çekinmiyor. Gözünü karartmış, seçim öncesi İstanbul’a çökmeye çalışıyor. İstanbullular, haksız seçim iptali yoluyla yapılan birinci darbenin karşısına dikildiler. Saray İstanbul’u kaybetti. Şimdi de yargı eliyle yeni bir darbe tezgâhlanıyor.

YSK BAŞKANI DERHAL O GÖREVİ BIRAKMALIDIR
Önce Sarayın seyyar hâkimi, İBB başkanımıza ceza verdi. Ardından YSK başkanı, üstüne hiç vazife olmadığı halde, gazetelere demeç üstüne demeç verdi. Sarayda yazılmış senaryoya müdahil oldu. Anlaşılan koltuğunda biraz daha oturmak için, Sarayın sözcülüğüne soyundu. Seçimin güvenliğinden sorumlu YSK Başkanı, seçimden önce, seçim hakkında bu şekilde konuşmaya başladıysa, buradan söylüyorum derhal o görevi bırakmalıdır.

KORKU SUÇU, SUÇ CEZAYI DOĞURUR
Sarayın sözde hukukçu danışmanlarından biri çıktı, “Yargıtay son sözü söyleyecektir. Yerel Mahkemenin kararı, istinafta muhtemelen onaylanır” dedi. Bu istinaf mahkemesine talimat değil de nedir? Yargı darbesiyle, İstanbul Büyükşehir Belediyesini bir an önce ele geçirme planlarını açıkça ifşa etti. Aslında normal bir ülkede bunun adı; adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçudur. Voltaire’in meşhur sözü: “Korku suçu, suç da cezayı doğurur.” Sarayın korkusunu çok iyi biliyoruz.

İÇİŞLERİ BAKANININ BURADAN YİYECEĞİ LOKMA YOK
Tabi Sarayın hukukçuları bunları söylerse, Sarayın şürekası boş durur mu? Sarayın atama İçişleri Bakanı, “İstinaf ve Yargıtay onadığı anda, görevden alırım” diyerek, Sarayda yazılan uğursuz senaryonun nihai amacını açık etmiş. Şimdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız hakkında, göreviyle ilgili bir suç nedeniyle mi dava açıldı? Hakkında açılmış bir soruşturma görevi nedeniyle veya kovuşturma var mı? O zaman İçişleri Bakanı’nın, buradan yiyeceği bir dirhem lokma olmaması gerekir.

İSTANBUL BÜYÜK LOKMADIR, BOĞAZLARINA TAKILIR
Buradan ifade ediyorum. İstanbul bu ceberut Saray rejimi için büyük lokmadır. Her kim yiyemeyeceği o lokmayı yutmaya kalkarsa, emin olsun boğazında kalır. Ayarı bozulmamış adalet terazisinde tartılıp, hesabını vakti saati geldiğinde verir. Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu, görevinin başındadır. 16 milyon İstanbulluya hizmete devam edecektir. Millet iradesine, meşum planlarla darbe vurmaya kalkanlara, bir kere daha dünya ağır sıklet boks şampiyonu, Mike Tyson’ın şu sözünü bir kez daha hatırlatalım: “Ağzına yumruğu yiyene kadar, herkesin bir planı vardır.” Ve şunu da ekleyelim; “Tanrıyı güldürmek istiyorsan, ona planlarını anlat…”

MİLLETİMİZİN FERASETİNE İNANIYORUZ
Bizim bu ülkedeki güvencemiz, “Zulüm bizdense, ben bizden değilim diyen” hak ehli vicdanlardır. Sarayın kurduğu bu kumpas, daha şimdiden hangi partiden olursa olsun, tüm vicdanlı yüreklerde mahkûm olmuştur. Hazreti Mevlana’nın dediği gibi; “Testi taştan korkarmış.” Saraydakiler ne kadar karanlık planlar yaparlarsa yapsınlar, sandıkta milletten ağızlarına yiyecekleri yumruklardan, kafalarına gelecek taşlardan maalesef kaçamayacaklardır. Bizim bundan en ufak bir şüphemiz yoktur. Milletimizin ferasetine inanıyoruz. Bizler yılmadan adaleti korumaya, hakkı korumaya, halkı korumaya devam edeceğiz.

EZİLENLERİ FERAHA ULAŞTIRACAĞIZ
“Geçmiş geride kaldı. Gelecek ise bizi çağırıyor.” Bundan sonra hepimiz, gelecek için daha cesur olmalıyız. Artık bu çürümüş, yozlaşmış, tükenmiş yönetimi, geldiği yere gönderme vakti geldi. Bulundukları makamları, mevkileri, halkın emaneti olduğunu unutanlara, bir ders verme zamanı da geldi. Önümüzdeki seçimde hep söylüyorum iki aday yarışmayacak. İki ayrı anlayış yarışacak. Bu seçim haklıyla haksız arasında olacak. Demokrasiyle otokrasi arasında olacak. Milletin evlatlarıyla Sarayın beslemeleri arasında olacak. Milletimize şunun sözünü büyük bir kararlılıkla veriyoruz. Biz ağır yükleri kaldıracağız. Ezilenleri feraha ulaştıracağız. Biz bu ülkeyi istişareyle yöneteceğiz. Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Herkesi kucaklayacağız. Herkesin aklından, tecrübesinden yararlanacağız. Devlet yönetiminde liyakat esas olacak. Geçmiş ile bugünü kavga ettirmeyeceğiz. Geçmişten kin, nefret çıkarmayacağız. Geleceğimizi sağduyu ve sevgiyle inşa edeceğiz. Bu ülkede Cumhuriyeti hep beraber, omuz omuza, gerçek demokrasiyle taçlandıracağız. Türkiye 21. yüzyılın en büyük atılımını gerçekleştiren ülke olacak. Dünyada bir yıldız gibi parlayacak. Biz hazırız, milletimiz hazır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Trakya Haber