Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 16°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
16°C
Az Bulutlu

Zafere giden yolun taşları hesap verebilirlikle döşendi

31 Ağustos 2022 09:37 | Son Güncellenme: 31 Ağustos 2022 09:39
617
Devlette Liyakat

Kıymetli okurlarım… Öncelikle 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 100’üncü yılını kutlarım. Son günlerde bu önemli günle ilgili çok fazla şey yazıldı, konuşuldu. Hatta kimi bankalar ve şirketler yazılı ve görsel medyada 30 Ağustos’un 100’üncü yıldönümüne özel reklamlar bile yayınlattılar. Burada bir parantez açmak gerekirse ben milli günler için hazırlanan reklamlara, “Milli duygularımız üzerinden prim yapmaya çalışıyorlar” eleştirisiyle bakan biri değilim. Özellikle gençlerin, pek çok mesajı daha çarpıcı ve kısa ifadelerle aldıklarını görüyorum. Bu konuda da işin ehli olan, reklamcılar. Reklam vesilesiyle bile olsa o milli duygu bir gencimize yaşatılabiliyorsa eleştirmem, sadece alkışlarım.

Zaferin duygusal ve destansı tarafı içimize sinip konuya biraz daha determinizm çerçevesinden baktığımda ise yaklaşımların çoğunun yetersiz kaldığını gördüm. Bazı yorumcular, koskoca savaşın içinden belli hikayeleri çekerek, “Zafer işte böyle de kahramanlıklarla ya da fedakarlıklarla kazanıldı” dedi. Bazıları okulda, sınav öncesi dersi tekrar eder gibi konuyu ana hatlarıyla özetleyip geçtiler. Bunların hiçbiri yanlış değil. Ama eksik!

Türk milletini 30 Ağustos zaferine ulaştıran yolun çok ama çok önemli bir detayı vardır ki o yapılmamış olsaydı zafer belki de mümkün olmazdı. O detay da ‘Tekalifi Milliye Emirleri’dir. Son birkaç gün içinde televizyonlarda 30 Ağustos’u anlatan hocalar arasında (en azından benim takip ettiğimi şekliyle) sadece Prof. Dr. Hale Şıvgın bu konuya değindi. Ben de Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleminden çıkmış Nutuk’u okuyan bir ağabeyiniz olarak bunu size anlatmak istiyorum.

Nutuk’un kapağını açıp okumaya başladığınızda hep devlet düzeni, kurallar, teamüller çerçevesinde adım atıldığını görürsünüz. Mustafa Kemal Atatürk mücadelesini, hiçbir zaman devlet düzeninin dışında konumlamaz, “Ben yaptım olducu” bir tavır içinde değildir. Kararların Meclis’çe alınması ve alınan kararların halka ulaşması için çaba sarf eder. Kuvayi Milliye hareketinin önemini hep vurgular, ancak Nutuk’u okurken aldığımız en güçlü mesajların başında Atatürk’ün zaferin ancak güçlendirilmiş bir düzenli ordu ile kazanılacağı düşüncesi gelir.

23 Nisan 1920’de Meclis kurulduktan sonra yaşanan çoğu tartışmaların ana konusu ise Mustafa Kemal’in başkomutan olarak orduya cephede bilfiil komuta etmesidir. Atatürk, Nutuk’ta bunu asla söylemez ancak ben okurken, bu tartışmalarda kimilerinin Mustafa Kemal’i cepheye göndererek ‘uzaklaştırmak’, kimilerinin de “Sadece o yönetirse savaşı kazanırız” hissinde olduğu düşüncesi aklımdan geçmişti. Mustafa Kemal’in ise bu bahis açıldığında tavrı nettir: Ordunun büyük eksiklikleri var. Zafer, ancak bu eksiklikler tamamlanıp ordu kendini toparladığında mümkün olabilir.

Bu tartışmaların düğümlendiği noktada 5 Ağustos 1921’de Meclis’in kendisini Başkomutan seçtiği Mustafa Kemal, 10 maddelik Tekalifi Milliye Emirlerini hazırlamış ve bu emirleri Meclis kürsüsünden ilan etmiştir. Çok özetle söylemek gerekirse Tekalifi Milliye, her hanenin varlığının yüzde 40’ını orduya vermesini içeriyordu. Hiçbir varlığı olmayan hane bir kat çamaşır, bir çift çorap verecekti. Daha varlıklı olanlar için ise örneğin, “Benzin, vakum, gres, makine, don, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil ve kamyon lastiği, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, pil, çıplak tel, yalıtkan maddeler, bunlar türünden malzeme ve asit sülfürik stoklarının yüzde 40’ına el konulmuştur” maddesi vardı. Emirlerin ilki ise şöyleydi: “Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonlarca toplanan malzemenin, ordunun çeşitli bölümlerine dağıtım şeklini düzenlenmiştir.”

Bu emirler, 7-8 Ağustos 1921’de Meclis’te tartışıldı, kabul edildi ve hemen uygulamaya konuldu. Yani Büyük Zafer’den bir yıl önce. Halktan toplanan malzemelerle bir yılda ordu toparlandı, düşmanla baş edecek donanıma kavuşturuldu. Kısacası destansı zafer, ilahi güçle kazanılmadı. Ordu o güce planlı bir şekilde insan eliyle kavuşturuldu.

Bunu tespit etmek çok önemli. O gün neyin nasıl yapıldığını anlamak, bugün gençlerin neyi nasıl yapacaklarını fark etmeleri açısından çok önemli. Ancak bundan daha önemli olanı, Tekalifi Milliye Emirleri ile halktan alınan ve her biri tek tek kaydedilen borçlar, savaştan sonra halka kuruşu kuruşuna geri ödendi. Hem de borcun dörtte üçü 1923’te, dörtte biri de yıldan yıla ödemelerle 1929’da tamamen kapatıldı.
Şimdi bir dönüp bakalım. Sadece son 15-20 yılda değil belki de bu yazıyı okuyanların hayatları boyunca hükümetlerin ülke ya da dünya zor bir süreçten geçerken ilk söylemleri halktan fedakarlık istemek üzerine olmuştur. Kriz olur fedakarlık, doğal afet olur fedakarlık… Fedakarlık ama nereye kadar? Ben söyleyeyim, sonsuza kadar! Depremden sonra getirilen geçici vergilerin kalıcı olması bile bu ‘sonsuzu’ açıklamaya yeter!

Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine kurulduğu temel taşları, zafere giden yolları oluşturan taşlar, evet belki halkın fedakarlıkları olmasaydı yerlerine asla oturmazdı. Ancak Kurucu, kimseden ‘bedava fedakarlık’ istememişti. Mehmetçik’in ayağına giyeceği bir çift çorabı bile, veren haneden kayıtla almış, zaferden sonra hemen yerine koymuştu. Türkiye Cumhuriyeti, hesap verebilirlik, şeffaflık ve sözünü tutma üzerine kurulmuştu. 30 Ağustos’un 100’üncü yıldönümünde her birimizin bunu öğrenmesinde, eskiden öğrenenlerin hatırlamasında fayda var.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Takalifi Milliye Emirleri’nin niteliğine dikkat çeken mesajı.
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
6 Aralık 2021 09:17
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Trakya Haber